içgüdüler, doğuştan gelen ve insanı belli bir ihtiyacı gidermeye yönelten dürtülerdir, insan davranışlarının bir bölümü, sonradan edinilmiş, öğrenilmiş davranışlardır: alet kullanma, aile kurma, okuma v.b. Önemli bir bölümüyse “içgüdüsel davranışlar” sınıfına girer: yemek yeme, dışkılama, cinsel faaliyet, vb. Günümüz psikologları, içgüdünün açıklanması olanaksız ve dolayısıyle bilimsel çalışmalarda gereksiz bir kavram olduğuna inanmışlardır. Buna karşılık Freud’ un başlattığı psikanaliz teorisinde içgüdülerin çok temel bir yeri vardır. Freud, içgüdüyü, kaynağı insan vücudunda yatan bir ruhsal enerji olarak tanımlar. Dıştan gelen uyarılar da insanı aynı şekilde belli eylemlere itebildiği için, içgüdü ile dışsal uyarının birbirinden ayırdedilmesi gerekir. İçgüdü, vücudun içindeki bir uyarım kaynağından doğar; dıştan gelen tek ve birbirinden bağımsız uyarılardan farklı olarak sürekli işleyiş halindeki bir enerjidir; ve insan, dışsal bir uyarıdan kaçındığı gibi, bir içgüdünün etkisinden kaçınamaz. Her içgüdünün bir kaynağı, bir de hedefi vardır. Kaynak, her zaman vücuttaki bir uyarım halidir; hedef de bu uyarımın giderilmesidir. İçgüdü, kaynaktan hedefe giden yolda, bir ruhsal ya da duygusal enerji biçiminde gözükür.
Freud, içgüdüleri iki grupta toplar; cinsel içgüdüler ve benliği korumaya yönelik içgüdüler. Cinsel içgüdüler
hedeflerinden ve yöneldikleri nesneden cayabilirler; bir tür cinsel içgüdünün yerini bir başkası alabilir; ya da ertelenebilirler ve kılık değiştirebilirler. Freud, buna örnek olarak “şefkat duygusunu” göstermektedir: yasak bir nesneye yönelmiş bir cinsel içgüdü, bu nesneden ve hedefinden vazgeçerek sevecenlik duygusuna dönüşmektedir. Buna karşılık, açlık, susuzluk, solunum, dışkılama gibi en temel fizyolojik gereksinimleri kapsayan “benliği korumaya yönelik içgüdülerin” ertelenmesi, başka alanlara kaydırılması olanağı yoktur. Bunların en basit biçimleriyle de olsa karşılanmaması, kişiyi yokoluşa sürükler. Öte yandan cinsel içgüdülerin sınırlanma ve kaydırılmasının sonucu da çok zaman endişe ve nevroz gibi psikolojik rahatsızlıklardır. Bebeklerin ve küçük çocukların davranışları tümüyle içgüdüler tarafından düzenlenir. Ancak konuşmanın ve buna bağlı olarak düşüncenin gelişimiyle,
insana özgü bilinç çocuğun yaşamına girer. Ama yine de yaşamın önemli bir bölümünü,değişmiş yâda başlangıçtaki gibi kalmış içgüdüler yönetmektedir. Bir çok davranışlarımızda da hem içgüdüle-* rin hem de öğrenilmiş tutumların ortaklaşa etkisi görülür: tehlikeden korunmak için hareketler bunlardandır. Hayvanlarda cinsel yaşam hemen bütünüyle içgüdülerin kontrolü altındadır. İnsanın cinsel içgüdüleriyse, çeşitli toplumsal kontrolların etkisi altında biçim değiştirmiştir. İnsan cinselliğinin hayvanlarınkinden daha gerilimli ve yoğun olmasının nedeni de, cinsel içgüdünün bu şekilde ertelenmesi ve dönüştürülmesidir