Aydınlanma çağında meslek olarak Hekimliğin gelişimi ve Fransız Edebiyatında Dr.İmges

Yazar:   Tarih:   Kategori: Alternatif Tıp 

AYDINLANMA ÇAĞINDA BİR MESLEK OLARAK HEKİMLİĞİN GELİŞİMİ VE FRANSIZ EDEBİYATINDA DOKTOR İMGESİ
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TARCAN

Özet

Bu çalışmada öncelikle 18.yüzyıl Fransız Tıp tarihi özetlenmekte, Tıp-Felsefe ilişkisi ele alınarak Hekimliğin yüzyıllar boyu nasıl gelişerek bir bilim dalı haline geldiği anlatılmaktadır. Daha sonra 18.yüzyıl Fransız Edebiyatında Hekimlik Mesleğinin nasıl yer aldığı incelemektedir. Bu bağlamda Voltaire, Rousseau, Montesquieu gibi Fransız Edebiyatının önde gelen isimlerinin konuya yaklaşımı örnekleriyle ortaya konulmaktadır.

I. 18.Yüzyıl Tıp Tarihi: Genel Bir Bakış

18.yüzyılda tıp bugün bildiğimiz anlamda kendi başına bağımsız bir bilim dalı değildir. Bu yüzyılda sağlık hizmetleri ve hekimlik felsefenin, dinin, büyücülüğün etkisi altındadır.

I.1 Felsefenin Etkisi

Tıp felsefenin etkisi altındadır. Çünkü 18.yüzyıl Rousseau, Voltaire, Diderot gibi büyük filozofların yetiştiği bir çağdır. Bu büyük dehalar her alanda olduğu gibi sağlık alanında da fikirlerini ifade etmişler ve toplumu bu konularda etkilemişlerdir. Dolayısıyla dünya tarihine Felsefe çağı diye geçen bu yüzyılda Tıbbın Felsefenin etkisi altında kalmış olması son derece doğaldır. Felsefenin bu bilim dalı üzerinde etkili olmasının bir başka nedeni de 16, 17, 18 yüzyıla kadar Filozof kavramının tanımıyla yakından ilgilidir. Bu yüzyıllarda “Filozof ” bütün bilim dallarını bilen kişi olarak tanımlanıyordu. Tıp da bir bilim dalı olduğuna göre felsefecilerin Tıp bilimine karşı ilgisiz kalmaları düşünülemezdi. İlk çağlardaki hekimlerin aynı zamanda birer filozof olması da bu sonucu ortaya çıkarmaktaydı.

( Hypocrate aynı zamanda bir felsefeciydi. ) Bu durum Tıbbın bağımsız bir bilim dalı olmasını geciktiren önemli sebeplerden biri olarak görülebilir. Ancak tam tersi de düşünülebilir, yani felsefecilerin tıbbın gelişimine önemli katkılarda bulundukları da bir gerçek. 1751-1772 yılları arasında Diderot tarafından hazırlanan “Encyclopedie” adlı eser bize felsefenin etki alanını ne kadar genişlettiğini ve tıpla Felsefenin ne kadar iç içe geçtiğini gösterir.

Denis Diderot’un hazırladığı bu eserdeki başlıklar Felsefenin ve Tıbbın bu yüzyılda bilim dünyasındaki duruşlarını göstermesi açısından ilginçtir. (Matematik, Tıp, Felsefe, Anatomi, Teoloji, Metafizik gibi konu başlıkları aynı eser içinde yer almaktadır.)

Montesquieu 1716 yılında bir Anatomi ödülü uygulamasını başlatır. Ve ünlü filozof vücuttaki bazı salgı bezleri ve hormonlarla ilgili seminerler verir. Montesuqieu’ün Bréde’deki kütüphanesinde iki yüz civarında tıp kitabı bulunmaktaydı. (İran Mektupları, s.358)

Tıbbın felsefenin etkisi altında olması sadece batı dünyası ve Fransa için değil Doğuda da söz konusudur. Örneğin İbni Sina çok ünlü bir felsefecidir. İbni Sinanın Batıdaki Üniversitelerde okutulan “Kanun” adlı kitabı aslında bir Tıp eseridir, ve “Şifa” adlı eserinde ise Tıp biliminden çok felsefe ile ilgili bilgiler yer almaktadır.

Tıp ve felsefenin ilk çağlarda bu kadar yakın olduğunu gösteren başka bir kanıtta 12.yüzyılda hekimler için felsefe öğretisi yapan kişi anlamına gelen “Physicus” kelimesinin kullanılmasıydı. “Medicus” kelimesinin “Physicus” kavramının yerini alması 13.yüzyılın ikinci yarısına denk gelir.

I.2 Kilisenin Etkisi

18.yüzyılda tıbbın bağımsız bir bilim dalı olmasını ve gelişmesini engelleyen tek sebep Felsefenin etkisi değildir. Din faktörü de sağlık sektörünü etkilemektedir. İncil de geçen yardıma muhtaç ve hasta kişilere yardım edilmesi ile ilgili ayetlerin etkisiyle din kurumu kendini sağlık sektörünün içinde bulmuştur. 18.yüzyılda binlerce din görevlisi hastanelerde ve bakımevlerinde hastabakıcı olarak görev yapmışlardır. Dinin Tıp üzerindeki etkisi Montesquieu’nünde dikkatini çeker. İran Mektuplarında doktorların iyileştiremediği bir hastadan söz eder, hasta bir din adamından yardım ister, o da kendisine Peder Caussin’in altı cilt halindeki “Kutsal Mahkemesi”’ni okutturur ve iyileşmesini sağlar.

I.3 Büyücüler

Ayrıca yüzyıllardan beri büyücüler ve şarlatanlar, hastalar üzerinde etkili olmuşlar ve halkı psikolojik olarak bazen hekimlerden daha çok etkilemişlerdir. XIV. Louis’in büyücülüğü yasakladığı 1670 bu anlamda önemli bir tarihtir.

I.4.Hastanelerin Genel Durumu

18.yüzyılda Fransa ve özellikle Paris’te sağlık sektörünün genel durumu ile ilgili bazı rakamlar:

Nüfus: 27 000 000 (Fransa Geneli)
Paris: 700 000
Hastane sayısı: 48
Hasta Bakım Evi:2185 (Fransa Geneli)
Hasta sayısı: 25 000
Doktor Sayısı:1500-2000 (Fransa Geneli)
Hastanelerde kalan yaşlı insan sayısı da 40 000’dir.

Bu verilere göre o tarihlerde her 13 500 Fransız vatandaşına ancak bir doktor düşmektedir.

18.yüzyılda hastanelerde kalan kişilerin özelliklerine bakıldığında bu kurumların hastalardan çok kimsesizler, yaşlılar ve sakatların kaldığı bir barınma evi niteliğinde olduğu görülür.

Tıp tarihçisi Jacques Tenon’a göre doktorların çalışmalarında hastane ikinci plandadır. Hasta ziyaretleri düzensizdir ve buralarda kullandıkları teknikler oldukça ilkeldir. Cerrahi müdahaleler bütün hastaların yattığı salonda, diğer hastaların gözü önünde yapılmakta, cerrahi müdahale geçiren hastaların bağrışması diğer hastalarında paniklemesine sebep olmaktadır.

Aynı anda bir yatakta üç hasta yan yana yatmakta, doğum yapmaya gelen kadınlar 4 ve
daha fazla kişi aynı yatakta doğum yapmak durumunda kalmaktadırlar. Bu şartlarda doğum yapan 13 kadından biri doğum sırasında hayatını kaybetmektedir. Michel Foucault hastanelerdeki yatak sıkıntısı yüzünden bazı hastaların evlerine gönderildiğini ifade etmektedir. “15 Temmuz 1793’de Poitiers’deki Hotel-Dieu’de 2000 hasta ordunun Pansiyon ücretlerini ödediği yaralı askerlere yer açmak amacıyla gönderilmiştir . ” )

18.yüzyılda hastaneler insanoğlunun yaşadığı bütün trajedilerin toplanıp doruk noktaya ulaştığı simgesel olarak büyük anlam taşıyan mekânlardır.

Maurice Garden’e göre şehirlerde ve kırsal alanlarda yeni doğan her üç çocuktan biri daha bir yaşına varmadan ölüyor, geriye kalanların üçte biri ise erişkin olamadan hayatını kaybediyordu. Öyle ki M.Garden’in iddiasına göre bütün batı Avrupa’da ortalama insan ömrü 25’idi.

I.5.Bilimsel Çalışmalar

Bu yüzyılda Tıp’da olumlu gelişmeler de yaşanmıştır. Kimya ve Fizik bilimlerinin büyük katkısını alan hekimlik geleneksel ilaçları kullanmaktan yavaş yavaş vazgeçmiş ve daha bilimsel bir nitelik kazanmıştır.

Fransız kimyacı Lavoisier kandaki hemoglobini keşfeder ve oksijeni izole etmeyi başarır. Ve 1790 yılında oksijen astım hastalığının tedavisinde kullanılmaya başlanır.

II. Salgın Hastalıklar

18 yüzyıl Fransa’da, Avrupa’da ve hatta Dünya da salgın hastalıklar çağıdır. Çiçek, Veba, Frengi en çok görülen salgınlardandır. Voltaire Candide adlı öyküsünde veba frengi gibi salgın hastalıklardan bahseder. Voltaire’e göre veba Afrika, Asya ve Avrupa da şiddetli bir şekilde insanları etkiliyordu. Avrupa da binlerce kişinin ölümüne sebep olan veba ile depremi karşılaştırır;

“-Matmazel deprem gördünüz, ama hiç veba ya yakalandınız mı ?
Kunegonde;
-Hayır hiç yakalanmadım dedi.
Yaşlı kadın;
-Eğer yakalansaydınız, bir depremin çok üstünde bir şey olduğunu itiraf ederdiniz diye sürdürdü konuşmasını. ”

Voltaire Candide adlı öyküsünde vebanın yanında bir salgından daha, Frengiden de söz ederken filozof Pangloss’u şöyle konuşturur: “Şimdiye kadar kıtamızda yalnız bize özgüdür bu hastalık, Türkler , Hintliler , Çinliler , Siyamlar , Japonlar bu hastalığı henüz bilmiyorlar , onlarında sırası gelince yeter bir neden bulunur ..Bizim aramızda devletlerin yazgılarını belirleyen ve çok iyi eğitim görmüş paralı, namuslu askerlerden oluşan ordularda , bu hastalık göz alıcı bir gelişme gösterdi; şu bir gerçektir ki, savaş düzeninde karşılıklı dizilmiş otuzar bin kişilik iki ordudan her birinde aşağı yukarı yirmi bin frengili vardır”

-Kandid: işte bu pek güzel ”

1720’de Marseille şehrinde veba görülür. Hastalık şehirde tam 100 000 kişinin ölümüne sebep olur. Kralın emriyle şehir karantinaya alınır. 1722’de veba kaybolur. Bu kraliyetin salgın hastalıklara karşı ilk zaferidir.

1778’de Kraliyet akademisindeki tıp ünitesi salgın hastalıklarla mücadele edecek şekilde yeniden düzenlenir. Bu yüzyılda Doktor Desaut Paris’te ilk cerrahi kliniğini kurar.

1794’de hemşirelik eğitimi kanunlaşır. Bu kanunla hemşirelerin görev ve yetkileri belirlenir.

III. Adli Tıp ve Giyotin Kurbanları

Voltaire’in 1761’de idam edilen Jean Calas davasıyla ilgilenmesi bugün adli tıp diye bildiğimiz bilim dalına katkıda bulunur. Şöyle ki;

13 Ekim 1761’de Jean Calas adında Protestan bir Fransız’ın oğlu evde asılı bir şekilde bulunur. Olayın intihar mı yoksa bir cinayet mi olduğu araştırılırken ölen kişinin o günlerde mezhep değiştirerek Katolik olmaya hazırlandığı iddia edilir. Olay yerine gelen cerrah Lamarque’da olayın bir intihar olduğunu ispatlayamayınca baba Jean Calas kendi çocuğunu öldürmekten idamla yargılanır. Aile üyeleri ve evde kalan hizmetçi toplam 6-7 kişi baba Calas’ın masum olduğunu iddia etseler de kimseyi inandıramazlar ve Jean Calas idam edilir.

Bunun üzerine Voltaire Jean Calas’ın masum olduğunu iddia eder ve Calas infaz edilmesine rağmen mahkemenin yeniden görülmesi için Calas’ın avukatlığını üslenir. Bu arada Dr.Antoine Louise 1763’de Kraliyet akademisinde bir intihar olayı ile cinayetin ayırt edilebilmesi ile ilgili kuralları anatomik bir çalışma olarak sunar. Ve bu çalışmasını Jean Calas’ın oğlu üzerinde somutlaştırır. Cellatların astığı cesetler üzerindeki izler ile Calas’ın oğlunun üzerinde bulunan belirtileri karşılaştırır. Sonuçta Dr.Louis ölen kişinin bir cinayete kurban gitmediğini kendi kendini astığını ispat eder. Ve 1765’de üç yıllık bir hukuk sürecinden sonra 40 kişiden oluşan mahkeme heyeti oğlunu öldürmekten üç yıl önce idam edilmiş olan Jean Calas’ın masum olduğunu oybirliğiyle karara bağlar. Bu olay bu günkü adli tıp için Dr. Louis’in Voltaire’in de desteğiyle atmış olduğu küçük ama önemli bir adım olmuştur.

Aynı hekim yani Dr. Antoine Louis yaklaşık 25 yıl sonra bir yeniliğe daha imza atar. 1789’dan, devrimden sonra binlerce kişi idam edilme süreci başlar. Dr.Louis’in bu konuda daha parlak bir fikri vardır; devrim karşıtı olan bu kişilerin daha az acı çekmesi için bir makine geliştirir. Bu makine kurbanın tam boynuna inerek gövde ile başı çok kısa bir zamanda birbirinden ayırır. Böylelikle idam edilecek kişiler daha az acı çekecekler ve infazlar daha seri ve hızlı gerçekleşecektir. Bu yeni buluşunu o sıralarda Paris fakültesinde Anatomi ve fizyoloji profesörü olan ve aynı zamanda mecliste milletvekili olarak görev yapan Dr.Joseph Guillotin ile paylaşır. Dr. J.Guillotin bu yeni buluşu parlamentoya teklif eder ve teklifi hemen kabul edilir. 18.yüzyılda iki hekimin imza attığı bu keşifle bir kaynağa göre 520 000 başka bir kaynağa göre de 650 000 kişi seri şekilde idam edilir. Sadece Paris’te 13 ocak 1793 ile 8 haziran 1795 tarihleri arasında 2795 kişi giyotine gider.

Dr.Joseph Guillotin bu ölüm makinesine kendi adının verilmesine şiddetle karşı çıkar ama bu çabaları yetersiz kalır. Ve söz konusu aletin Giyotin adını almasından kısa bir süre sonra politik hayattan çekilir ve kendini sadece bilimsel çalışmalara verir.

IV.18.Yüzyıl Fransız Edebiyatında Hekimlik

18 yüzyıldaki sağlık sistemi ve hekimlik uygulamaları Fransız edebiyatında da yerini alır. Edebi eserlerde hekimler bazen takdir edilmiş bazen de eleştirilmişlerdir. Dolayısıyla başlangıçta bu yansımaları olumlu ve olumsuz görüşler şeklinde iki guruba ayırmak mümkün;

Örneğin Rousseau’da hastası Julie’i ziyarete gelen doktor hastasını muayene eder ve karşılığında hiçbir şey istemez. Hasta, hasta yakınları ve doktor arasında iyi bir diyalog vardır. Hasta yakını doktorun bütün itirazına rağmen ona kendi parmağındaki yüzüğü çıkarıp verir, buna karşılık doktor da hastasını kucaklayıp öper.

Voltaire’in öykülerinde de hastalara acıyan onlara merhamet eden ve karşılık beklemeden insanların acılarını dindirmeye çalışan doktor tipleri vardır. Örneğin Paquette adındaki roman kahramanı ciddi bir hastalığa yakalanır, bir doktor onu görür ve ona acıyarak tedavisini ücretsiz yapar. Ama genel olarak baktığımızda 18 yüzyılda Fransız edebiyatında hekimlerin eleştirildiklerini görürüz. Voltaire, Rousseau, Beaumarchais gibi yazarlar eserlerinde Tıp doktorlarını mesleklerinde yetersiz, kıskanç, mesleki ahlaktan yoksun, para düşkünü, kişilik bozukluklarını taşıyan bireyler olarak gösterirler.

Voltaire’in öykü kahramanlarından Kandid Paris’te hafif bir hastalığa yakalanır. Parasının bol olması doktorların iştahını kabartır. Yazar söz konusu sahneyi şöyle aktarır;

“Kandid’in parmağında iri bir elmas ve arabasında çok ağır bir çekmece gördüklerinden hiç istemeden yanında hemen iki doktor beliriverdi”.

Doktorlar Voltaire’in zengin kahramanının sağlığına büyük bir özen gösterirler. Ama bu iki hekimin Kandid’in hafif hastalığını gidermek için gösterdikleri büyük çabalar hiçte olumlu sonuçlanmaz. Voltaire doktorları hastaları iyileştiren değil, sağlıklarını bozan kişiler olarak gösterir:

“Sonunda o kadar çok ilaç verdiler ve kan aldılar ki Candide’in hastalığı ciddileşti. ”

Sağlık sektöründeki paran yoksa öl anlayışı Voltaire’in de dikkatini çekmektedir. Paranın hekimleri ne denli etkilediğini öykünün bir başka bölümünde şöyle açıklar. Kandid amansız bir hastalığa yakalanmış olan Felsefe öğretmeni Pangloss’a tedavi olmasını önerir. Filozof Pangloss şöyle der:

“Nasıl tedavi olacağım. Cebimde beş para yok; yeryüzünde para vermeden yada bir başkası senin yerine para vermeden ne kan aldırabilirsin nede tahlil yaptırabilirsin. ”

Voltaire öyküsünde doktorları sadece para düşkünü oldukları için eleştirmez. Öyküde hekimler çevrelerindeki insanları tedavi etmek yerine bazen onlara zarar verir, hatta görevlerini kötüye kullanırlar. Örneğin doktorun biri tartıştığı karısına “yakalandığı küçük bir nezle için öyle tesirli bir ilaç verir ki kadın iki saatlik bir zaman içinde müthiş azaplarla kıvrana kıvrana can verir . Kadının akrabaları doktorun aleyhine cinayet davası açarlar ve doktor kaçar . ”

Ünlü filozof öykülerinde hekimlerin mesleki bilgilerindeki yetersizliğinin altını tekrar tekrar çizer. Öyle ki bir hekim bazen bir kişinin canlımı yoksa ölümü olduğunu bile karıştırmaktadır. XVIII. yüzyılda cerrahlar hekimlik bilgilerini geliştirmek için Engizisyon mahkemelerinde asılan insanların cesetlerini satın alıp onlar üzerinde çeşitli çalışmalar yapmaktadırlar. Öyküde cerrahın biri sahipsiz bir ceset satın alır ve eve götürür. Ne var ki hekimin satın aldığı ceset baygın haldeki üstat Pangloss’a aittir; Filozof Pangloss hekimle olan macerasını şöyle aktarır:

“Bir cerrah cesedimi satın aldı, evine götürdü ve yardı. Önce, göbeğimden köprücük kemiğime kadar uzanan haçvari bir yarık açtı. Kutsal engisitör’ün yüksek emirlerini yerine geti-ren görevli insanları çok güzel yakıyordu ama asmaya gelince buna alışık değildi. İp ıslaktı, fena kaydı, iyi düğümlenmedi; sözün kısası henüz nefes alıyordum Haçvari şak beni öyle bir bağırttı ki, cerrah sırt üstü yere düştü ve şeytanı parçaladığını sanıp korkusundan titreyerek kaçtı; kaçarken de merdivenden düştü. Yandaki odadan da gürültüyü duyan karısı koşup geldi; beni vücudum da haç biçimindeki yarıkla masanın üstüne uzanmış gördü. Kocasından daha çok korktu, kaçtı ve onun üstüne düştü. Biraz kendilerine gelince kadının kocasına;

“Zavallı kocacığım, bu densiz herifi parçalamak da nereden aklına geldi ? Şeytanın her zaman bu adamların içinde yattığını bilmez misin ? Hemen gidip bir papaz çağırayım da onu okuyup üflesin dedi. Bu sözü duyunca titredim ”

Cesetleri yarma konusunda Voltaire’in çok yetenekli bulduğu cerrahların iş yardıkları bedenleri iyileştirmeye gelince aynı başarıyı göstermedikleri görülüyor. Öykü kahramanı uzun süre karnı açık bir durumda masada kaldıktan sonra “Bana acıyın ! diye bağırmak için bütün kuvvetini toplar ve sonunda Portekizli berber cesaretlenip derisini diker .”

Voltaire Safoğlan adlı öyküsünde eleştirilerini daha da sertleştirir ve hekimlerin davranışlarıyla ilgili ilginç tasvirler yapar. Saint-Yves adındaki öykü kahramanı duygusal alanda büyük bir çöküntü yaşadığı için hastalanmıştır. Yakınlarda bulunan bir doktor çağırılır, doktor hastalarını koşarak, alelacele muayene eden ve daha önce gördüğü hastalıkları o an gördüğü hastalıkla karıştırma alışkanlığına sahiptir. Anlatıcının ifadesinden , “koşarak, alelacele muayene eden” doktor tipinin o dönemde yaygın olduğu anlaşılmaktadır.

Saint-Yves adındaki kadını iyileştirmesi için çağırılan doktor o günlerde reçetelere yazılması moda haline gelen bir ilacı hızlı bir şekilde yazar ve hasta ilacı aldıktan sonra daha da kötüleşir. Voltaire’e göre hekimlerin yanlış ilaç vermesi Paris’te çok sık rastlanan bir olaydır.

Yazar, hiçbir şey yemeyerek kendini öldürmekte kararlı olan hastanın bu davranışını biraz da alaycı bir üslupla şöyle yorumlar;

“Sait-Yves kendi hastalığını ağırlaştırma konusunda Doktor’dan daha çok gayret sarf ediyordu.”

Saint-Yves adındaki hastayı iyileştirmek için çağırılan ikinci Doktor en az birincisi kadar meslek ahlakından ve bilgisinden yoksundur. Voltaire öyküde hekimlerin bilgi ve moral değerler açısından yetersizliğini şöyle eleştirir;

“Bütün organlarının hayatı hatırlattığı genç bir insanda organların harekete geçmesi için tabiata yardım etmek yerine, bir önceki meslektaşını kötülemekle uğraştı. Hastalık iki günde ölümcül bir hal aldı”

V. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

18 yüzyıl edebiyatında sağlık sistemi ve hekimlik mesleği ile ilgili yapılan eleştirilerin dışında bazı somut çözüm önerilerinin de bulunduğu dikkat çekmektedir.

J.Jacques Rousseau, üriner sistem hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları gibi bazı şikayetlerle sık sık doktora gider. Filozofun sağlığıyla hayatında yaklaşık 10-15 farklı hekim ilgilenir. Ama bu hekimler Rousseau’nun rahatsızlığına ortak bir teşhis koyamazlar.

Örneğin dönemin ünlü hekimlerinden Dr.Regis, Dr.Mabius ve Dr. Faguet Rousseau’nun
Neurasthenie olduğunu iddia ederler. Dr.Pierre Janet Psychastenie, Dr. Magnan ise
Rousseau’nun bir paranoyak olduğunu öne sürer.

Hatta Rousseau’nun hysterie geçirdiğini öne sürenler bile olurlar. Montpelier’de ünlü filozofun göründüğü doktorlar ise Rousseau’ya hastalık hastası gözüyle bakarlar.

“Yalnız gezen adamın düşleri” adlı eserde Rousseau sağlıklı bir yaşamın ancak kırsal alanda, dağlık bölgelerde var olabileceğini belirtir, ve şunları söyler;

“15 yıllık tecrübem bana göstermiştir ki hayatımda ilk defa sağlığıma tabiatta kavuşuyorum.” Tıbba bir bilim olarak inandığını belirten Rousseau kendi hayatında hekimlerin faydasını pek görmediğini açıkça belirtir . “Benim şahsiyetim hekimlerin tedavilerinin yararsız olduğunun açık bir kanıtıdır” der.

Rousseau’nun İtiraflar adlı eserini Kırsal alanlarda çiçek ve bazı bitkileri toplayarak sakinleşip iyileştikten sonra yazdığı söylenir.

Rousseau hava kirliliğinin ve şehirdeki hayatın salgınlara yol açtığını belirtir. Bu yüzden çocukların daha güçlü ve sağlıklı büyümesi için kırsal alanlara gönderilmesini önerir. Bu yaklaşımıyla Rousseau , Aerothérapie’nin (Hava ile tedavi) öncüleri arasında sayılmıştır.

Ona göre doğadaki bir gezintinin tedavi edemeyeceği hiçbir hastalık yoktur. Ve Tıbbın doğadaki temiz hava banyolarını bir ilaç olarak önermemesine şaşırır.

“Yalnız Gezen Adamın Düşleri”de insanların yakalandıkları hastalıklar arasında yirmi çeşit bitkinin iyileştiremeyeceği hiçbir hastalığın olmadığını söyler.

Voltaire ise Tıbbın ve Bilimin insanlara somut bazı yararlar getirecek şekilde çalışmasını önerir. Sadece kitaplarda teorik olarak yer alan ve gerçek hayatta insanlara faydası olmayan bilgileri gereksiz görür. Candide adlı öyküsünde Fen Akademisinin seksen ciltlik dergisi içinde iyi bir şey bulunabileceğini iddia eden Martine’e Voltaire şöyle bir cevap verir:

“İyi bir şey bulunabilirdi, eğer bu karmakarışık şeyleri yazanlardan biri, yalnız iğne yapmak sanatını icat etmiş olsaydı; ama bütün bu kitaplarda ancak boş sistemler var , yararlı bir şey yok ”
Tıp Kitaplarına bir eleştiride Montesquieu’den gelir. İran Mektuplarında Tıp kitaplarının insanları yanılttığını ima eder:

“Tıp kitapları yaratılanın zafiyet ve kırılganlığını, yaratanın ise güçlü sanatını en iyi şekilde açıklar , bu kitaplar en hafif bir hastalığı incelerken bile kılı kırk yarıp insanı hemen öldürecekmiş gibi titretirler , icat ettikleri ilaçların faziletinden söz ederlerken ise eksiksiz bir güven hissi pompalarlar , öyle ki bu hisle kendimizi ölümsüz sanırız”.

Montesquieu’nün bir diğer eleştirisi de Tıp terminolojisine yöneliktir:

“Bunların hemen yanında anatomi kitapları vardır . Bu kitaplarda insan vücudunun tasvirinden çok, organlara verilen anlaşılmaz ve zor isimler bulunur; bu durumun ise ne hastaya bir yararı olur ne de hekimin cehaletini gidermesine.”

Montesquieu hekimlerin kullandıkları latince kelimeler ile ilgili eleştirisini eserin ilerleyen sayfalarında tekrarlar:

“Beş yıl önce bir kadın komşum bana çok kötü hakarette bulunmuştu. Bir köpeği yarıp iç organlarını incelemek istemiştim, kadın köpeğin kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Kasabın karısı da o anda oradaydı, o da işin içine karıştı biri bana hakaretler yağdırırken diğeri de beni taş yağmuruna tutarak neredeyse öldürüyordu, atılan taşlardan yanımda bulunan doktorda nasibini aldı. Taşlardan biri ön frontal kemiğe diğeri de art occipital kemiğine rastladı ve beynindeki düşünme merkezi ciddi bir sarsıntı geçirdi.”

Le Sage ise “Diable Boiteux” adlı öyküsünde sağlık sistemindeki sorunlara şu çözümleri önerir: Ona göre çıkarılacak sağlık yasasında öncelikle şunlar olmalıdır:

1-Doktorlar iyileştiremedikleri hastalarından para almamalıdır.

2-Doktorlara kendi ellerinde ölen hastalarının cenaze törenlerine katılma zorunluluğu getirilmelidir.

VI. SONUÇ

Yukarda verilen örneklere bakıldığında hekim imgesinin genel olarak olumsuz gösterilenler içerir şekilde edebiyatta yer aldığı görülür. Akla şu soru gelebilir: gerçekte hekimler hep beceriksiz, bilgisiz, para düşkünü oldukları için mi bu böyle olmuştur, yoksa edebiyatçılar onları bu şekilde gördükleri, algıladıkları için mi böyle yansıtmışlardır ? Bunun sebebini belki de kurgusal dünya (Edebiyat, Tiyatro vb.) ile gerçek dünya arasındaki yapısal ilişkilerde aramak gerekir.

Rousseau’nun, Voltaire’in, Le Sage , Montequieu ve daha bir çok edebiyatçının yüzlerce eserinde hekimleri övücü anlatıların yok denecek kadar az olması oldukça düşündürücüdür.

Bazıları edebiyattaki bu olumsuz tabloyu yazarların gerçek hayatlarında yaşadıkları olayların bir yansıması olarak görür. (Yapısal eleştirinin bu yorumu bilimsel bulmadığını hatırlamak gerekir) Voltaire, Rousseau gibi edebiyatçıların çok sık hastalanıp doktorların eline düştüğünü ve dolayısıyla edebiyat yoluyla onlardan intikam aldıklarını iddia ederler. Bütün bu iddialar ne kadar doğrudur bilemiyoruz ancak kendi dönemlerinin çürümüş bütün kurumlarına savaş açarak bu kurumları yenileme gayreti içinde bulunan bu insanların sıradan birer edebiyatçı olmadıklarını, 1789 Fransız Devrimini hazırlayan, aydınlanma tarihinin önemli sembolleri olduklarını unutmamak gerekir.

KAYNAKÇA

Voltaire Candide, Batı Klasikleri MEB yay. İstanbul, 1990
Montesquieu, İran Mektupları, Çev: M.Göklü, İstanbul, 2001
Louis Proal, Psikologie de Rousseau, Paris, 1923
Michel Foucault, Kliniğin Doğuşu, Doruk Yayınları, 2001
A.Tarcan Kamu Hukuku Arşivi Yıl:5 Mart 2002 s.80
www.amuhf.com/These.pdf
http://www.julesferry.com/biblio/mae…aureveries.PDF
http://www.homeoint.org/hds/shds/pub…_garden_ht.htm
CMPC DOSSIERS : Hommage à l’esprit scientifique du 18e siècle
http://fr.encyclopedia.yahoo.com/art…000297_p0.html
www.bium.univ-paris5.fr/musee/enseigne.htm
http://www.espace-ethique.org/dossie…/info40.html#2
acupuncture depression treatments ear sujok at e-moyenage.com
ANGH Association Hépato-Gastroentérologie Hôpitaux Généraux
http://www.recherche.gouv.fr/recherc…at/default.htm

Aydınlanma çağında meslek olarak Hekimliğin gelişimi ve Fransız Edebiyatında Dr.İmges adlı konuya yorum yapmak ister misin? Etiketler

*

*

Yorum yapmak ister misin?

Acilservis.pro - Hakaret, imla kurallarına uymayan ve konu ile alakasız yorumlar kesinlikle onaylanmayacaktır.