Depresyonda Psikoterapi

Yazar:   Tarih:   Kategori: Alternatif Tıp 

Psikoterapide kişi, ya tek başına bir psikoterapistle ya da bir grup içinde 1-2 psikoterapistle sorunu hakkında konuşur. Farklı kuramsal yaklaşımlara temellendirilmiş çok sayıda psikoterapi türü vardır. Bunların bazıları pek çok uzman tarafından yaygın biçimde kullanılmaktadır. Bir kısmı da henüz pek denenmemiş, alışılmışın dışındaki psikoterapi türleridir. Ancak bazıları da yaşanan bu olumsuz duygulanımı (depresyonu) arttırabilir. Bazen ilaç tedavisinin depresyonun tedavisinde tek başına yeterli olduğu görülebildiği gibi, psikoterapide kendi başına çok olumlu sonuçlar verebilmektedir. Bazı durumlarda da psikoterapinin bir ilaçla birleştirilmesi daha yararlıdır. Aşağıda bazı psikoterapi türleri ve temel kuramlara genel anlamda değinildikten sonra ‘Depresyonda Bilişsel-Davranışçı Tedavi Yöntemleri’ detaylı olarak açıklanacaktır.

Psikodinamik Psikoterapi

Depresyonun kişilerarası doğası depresyon üzerine yazılan en erken psikanalitik yazılarda belirlenmiş, özdeğer oluşumunun merkezi önemi üzerinde önemle durulmuştur. S.Freud, ‘Yas ve Melankoli’ adlı eserinde, yaşamın erken yıllarında kişinin yaşadığı kişilerarası düş kırıklıklarının gelecekteki sevgi ilişkilerinde kişiyi ikileme sokacağını belirtmiştir. Erişkin yaşamdaki ya da geçmişteki kişilerarası kayıplar egoda kendine zarar verici davranışları tetiklemekte ve buda depresyon olarak ortaya çıkmaktadır. Geleneksel psikanalitik psikoterapinin amacı, basit bir biçimde belirtilerin düzeltilmesi değil, kişilik yapısında değişiklikler meydana getirmektir. Hastanın kişilerarası güven, yakınlık ve üretkenliğini geliştirmeyi, geniş bir duygulanım yaşantısına sahip olmasını ve yas yaşayabilme kapasitesinin oluşmasını amaçlar. İnsanların bir yakınlarını ya da yakın bir ilişkilerini kaybetmelerinin ardından onun yasını yaşayabilmeleri için bir ego kapasitesi, gelişmişliği gereklidir. Belirli gelişmişlik düzeyine ulaşamamış kişilerin yas yaşayabilmeleri zaman zaman olası olmamaktadır. Kişiyi bu gelişmişlik düzeyine ulaştırma da klasik psikanalizin amaçlarından birisidir. Tedavi sıklıkla, terapi sırasında kişinin yoğun anksiyeteyi ve huzursuzluğu yaşamasına yardım edebilir ki bu da genellikle bir kaç yıl sürer.

Psikanalitik psikoterapi, bilinen klasik psikanaliz ilkelerine dayanan, uzun süreli, içgörü kazanma ve kişilik yapılarının değişmesinin amaçlandığı terapidir.


Kısa Dinamik Psikoterapiler

Klasik psikanalitik yaklaşımın uygulanması çok zor, çok zaman alıcı olduğu ve ekonomik olmadığı için geçmiş 20 yılda depresyon tedavisinde bazı özgül, kısa süreli, belirli amaçlara ve hedeflere yönelik, kişilik yapılarının değişmesinin amaçlanmadığı dinamik psikoterapiler geliştirilmiştir. Bu yaklaşımlar belirtilerin azaltılmasını, nevrozun çözümlenmesini ve hastanın yaşam kalitesinin artmasını amaçlar.


BİLİŞSEL – DAVRANIŞÇI TERAPİ

Beck’e Göre Depresyonun Bilişsel Kuramı

Bu kuramda 4 temel öğe vardır. Bunlar :

1- Olumsuz Üçlü : Kendini, dünyayı ve yaşantıları, geleceği olumsuz algılama
2- Olumsuz düşüncelerin otomatik olarak ortaya çıkması
3- Bilgi işlemede ve algıda sistematik hataların olması
4- Temel işlevsel olmayan sayıltıların ortaya çıkması

Olumsuz Üçlü : İlk öğesi hastanın kendisini değersiz, yetersiz, ahlaken ya da fiziksel olarak özürlü olarak algılamasını kapsar. Hasta geçmişte olan olumsuz olaylardan kendisini sorumlu tutar ve başkaları tarafından beğenilmediğini düşünür. Kendinden çok şey talep edildiğini, dünyanın aşılamayacak güçlüklerle dolu olduğunu düşünür. Aynı şekilde gelecek karanlık, başarısızlıklara gebe, ümitsiz bir durum olarak algılanır.

Otomatik Düşünceler : Bu işlevsel düşünceler, hasta önceden planlamadan, yargılamadan, düşünmeden çabuk ve otomatik olarak ortaya çıkarlar. Otomatik düşünceler, doğrudan daha temel işlevsel olmayan şemaları ya da sayıltıları yansıtırlar ve hasta tarafından doğru olarak kabul edilirler. Bu düşünceler bazen o kadar çabuk oluşurlar ki hasta bunların farkında olamayabilir. Bilişsel terapide ilk başta ele alınan konulardan birsi de hastaya bu olumsuz otomatik düşüncelerini yakalamayı öğretmek ve bu düşüncelerin duygu ve davranışları nasıl etkilediğini göstermektir.

Sistematik Hatalar : Hastanın kendisini, çevresini ve geleceğini olumsuz algılamasındaki önemli etkenlerden birisi de bilgi işlemede yapılan sistematik hatalardır. Bu hatalar aşağıdaki şekilde açıklanmaktadır.


a) Seçici Algılama : Bir durumun seçici olarak belirli bir ayrıntısının algılanması, diğer önemli özelliklerin ise gözardı edilmesi. Örneğin, ‘Bu gün her şey ters gitti, hiç iyi giden bir şey olmadı’
b) Abartma : Olumsuz olayları büyütme durumudur. Örneğin, ‘Gece uykusuz kalan bir hastanın bunu bir felaket olarak düşünmesi’
c) Küçümseme : Olumlu olayları küçümseme durumudur. Örneğin, ‘Sınavdan iyi not alan bir öğrencinin ‘Bunu herkes yapabilirdi, önemli bir şey değil’ demesi’
d) Aşırı Genelleme : Bir tek olaydan genel kurallar çıkartma durumudur. Örneğin, ‘Ufak bir hata yapan hastanın ‘elime aldığım hiç bir şeyi doğru dürüst yapamam’ şeklinde düşünmesi’
e) Bireyselleştirme : Günlük aksiliklerden kendini sorumlu tutma durumudur. Örneğin, ‘Hastanın, kendisini görmediği için geçip giden bir arkadaşının arkasından ‘Herhalde onu kızdıracak bir şeyler yaptım’ şeklinde düşünmesi’
f) Ya Hep Ya Hiç Tarzı Düşünme : Olaylar siyah-beyaz, çok kötü-fevkalade, iyi-kötü gibi uç noktalarda algılanır. Örneğin, ‘Ben bir hiçim, başarısızım’
g)Keyfi Çıkarsama : Kanıt olmadan ya da aksi kanıt olduğu halde bazı sonuçlara ulaşma. Örneğin, ‘Terapide verilen ilk ödevde güçlük çeken bir hastanın ‘Bu tedavi hiç bir işe yaramayacak’ şeklinde düşünmesi’

İşlevsel Olmayan Şemalar : Bu sayıltı ya da inançlar genellikle başlangıcı çocukluk döneminde olan, yaşam boyu gelişen, oldukça değişmez ve kalıcı özelliklerdir. Bireyin ne yaparsa yapsın kendini değerli hissedebilmesi için başkalarının onayının gerektiğine inanması, başarılı sayılabilmek için her alandan başarılı olma zorunluluğunu hissetme ya da yaşamda her şeyin kontrol edilebileceğine inanma, işlevsel olmayan düşüncelere örnek verilebilir. Bu türdeki fikir ve inançlar sürekli olarak bilişsel çarpıtmalarla desteklenmektedir.

Depresyonun Gelişimi

Beck’in formülasyonuna göre, erken yaşantılar hastanın kendisi ve dünya ile ilgili bazı temel, işlevsel olmayan şemaların gelişmesine yol açar. Bu şemalar daha sonra algıları organize etmede ve davranışları yöneltmede kullanılırlar. Kişinin dünyasını yordayabilmesi ve yaşantılarını anlamlandırabilmesi normal işlev göstermesi için gereklidir. Ancak bazı sayıltılar son derece katı, uç noktada, değişime dirençli ve bu nedenle de işlevsel değildirler. Böylece depresyon gelişimine zemin hazırlarlar. Ancak tek başlarına depresyonun oluşumunu açıklamakta yetersizdirler. Sorun bireyin yaşamında şema ya da şemaları aktive eden kritik olayların meydana gelmesiyle başlar. Örneğin, ‘kişisel değer yalnızca başarıya bağlıdır’ inancı başarısızlıkla karşılaşınca depresyona yol açabilir. Aynı şekilde ‘mutlu olmak için sevilmek gerekir’ tarzındaki bir sayıltı redle karşılaşınca depresyonu kışkırtabilir. İşlevsel olmayan düşünceler aktive olunca ‘olumsuz otomatik düşünce’ bombardımanına yol açarlar. Bu düşünceler günlük yaşantıların yorumlanması, gelecekle ilgili tahminler ya da geçmişte olanların anımsanmasıyla ilgili olabilirler. Aktivite düzeyinde azalma, geri çekilme gibi davranışsal; ilgi kaybı, hareketsizlik gibi motivasyonel; suçlanma, anksiyete, üzüntü gibi duygusal ve dikkati toplayamama, uyku bozuklukları gibi bilişsel belirtiler ortaya çıkar. Depresyon geliştikçe olumsuz otomatik düşünceler daha sıklaşır ve şiddeti artar, rasyonel düşüncede azalma gözlenir. Bu süreç, gittikçe artan ve devamlılık gösteren çökkün duygu durumla desteklenir. Böylece kısır döngü oluşur. Bilişsel davranışçı terapist bu kısır döngüyü hastaya olumsuz düşüncelerini sorgulamasını, sonra da bu düşüncelerin temelindeki sayıltılarını değiştirmesini öğreterek kırmaya çalışır.

Bilişsel Terapi İçin Hasta Seçimi

Bilişsel terapi için hasta seçiminde kullanılacak bazı kriterler bulunmaktadır :
a) Depresyonun Türü Nedir? : Beck, şiddetli , intihar eğilimi yüksek, bipolar depresyonlarda daha standart yöntemlerin (ilaç kullanımı ve hastaneye yatırma) uygun olduğunu söylemektedir. Bilişsel davranışçı tedavi endojen depresyonlarda da çok başarılı olamamaktadır.
b) Depresyonun Şiddeti Nedir? : Depresyonun şiddetinin değerlendirilmesi önemlidir. Çok şiddetli depresyonlarda hastaneye yatırma ve ilaç tedavisi düşünülebilir.
c) Hasta Olumsuz Düşüncelerden Söz Ediyor mu? : Hastada olumsuz bilişsel üçlü var mı? Ümitsizlik, intihar düşünceleri ve tedavi beklentisinin olumsuz olmasıyla ilgili düşünceler ilk açığa çıkartılması ve ele alınması gereken unsurlardır.
d) Hasta Tedavi Rasyonelini Kabulleniyor mu? : Tedavi rasyonelini kendilerine yakın görenler ve bu yöntemleri denemek isteyenler bilişsel tedaviden daha çok yararlanmaktadırlar.
e) Hasta Eşit İşbirliğine Dayalı İlişki Kurabilir mi? : Hastanı düşünce ve duygularını açıklamakta zorluğu varsa, kendi başına sorunlarını çözmesi gerektiğine inanıyorsa ya da terapistin bütün sorumluluğu almasını bekliyorsa kısa süreli bu tedaviden yararlanması oldukça güçtür.
f) Hastanın Başetme Becerileri Var mı? : Başa çıkma becerileri gelişmiş olan hastalar bu tür bir tedaviye daha çabuk cevap vermektedirler. Bunun nedeni, tedavi rasyonelini daha çabuk kabullenmeleri ya da yeni beceriler kazanmak yerine yalnızca depresyonda bozulan becerilerini yeniden kullanabilmeleri olabilir.

Bilişsel Davranışçı Tedavinin Etkinliği

Yapılan bir çok araştırmada, bilişsel-davranışçı tedavinin en az antidepresanlar kadar etkili olduğu bulunmuştur. Yirmi sekiz ayrı araştırmanın karşılaştırıldığı bir çalışmada, bilişsel-davranışçı terapinin, davranışçı, psikodinamik, yönlendirici olmayan tedavi ve diğer tedavi türlerine göre anlamlı düzeyde etkili olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmada ayrıca, bilişsel-davranışçı psikoterapinin farmakoterapi kadar etkili olduğu da belirtilmiştir.

Bir çok çalışma bilişsel-davranışçı tedavinin etkili bir tedavi yöntemi olduğunu göstermekle birlikte, bazı hastaların bu tedaviye yeterince yanıt vermedikleri açıktır. Hastalığın bilişsel-davranışçı tedavinin başlangıcındaki şiddeti ve bilişsel disfonksiyonların düzeyi, bilişsel-davranışçı tedaviden yeterli sonucun alınamamasında rol oynamaktadır. Bunun dışında kronik evlilik sorunları ve şiddetli kişiler arası ilişki problemleri olan hastaların %50’sinin tedaviye yanıt vermekte zorlandıkları bildirilmiştir. Ayrıca, depresyonun yanında kişilik bozukluklarının hastada bulunmasının tedaviye yanıtı güçleştirdiği bulgulanmıştır.

Depresyonda Psikoterapi adlı konuya yorum yapmak ister misin? Etiketler

*

*

Yorum yapmak ister misin?

Acilservis.pro - Hakaret, imla kurallarına uymayan ve konu ile alakasız yorumlar kesinlikle onaylanmayacaktır.