Akciğer Kanserleri

Yazar:   Tarih:   Kategori: Genel Sağlık 

Akciğer Kanserleri

Akciğer Kanseri Korunma

Akciğer Kanserinden Korunmak İçin Öğütler:[/b]

1. Sigara içmeyin.
2. Sigara içenlerden uzak durun.
3. İşyerinizde ya da çevrenizde olası kanserojen maddelerden kendi­nizi koruyun, radyasyona maruz kalmayın, çevre kirliliği olan ortamlarda bulunmayın.
4. Günde en az 5 defa sebze ve meyve tüketin.

Akciğer Kanserinde Risk Faktörleri:

Akciğerlere giren havanın geçtiği ana bronş­lar, bronşlar ve segment bronşların içini örten epitel hücreleri sı­rası geldiğinde bölünürler ve bu yeni hücreler kanser yapıcı mad­delerin tesiri altında 5-15 yıl kaldıklarında, tekrar bölünme esna­sında kanser hücreleri oluşur. Bunlar da 5-6 yıl içinde 1-2 cm. ça­pa erişirler ki lenf düğümlerine henüz sıçramamışlardır. Böylece I. ve II. evrede erken yakalanabilirler.

akciğer kanserlerinin siga­ra içen erkeklerde görülme oranı kadınlarda görülme oranından fazladır. Bu oran içmeyenlere göre erkeklerde 40 defa, kadınlar­da ise 25 defa daha fazladır. Onun için sigarayı derhal bırakmak gerekmektedir.

Değişebilir Risk Faktörleri
Sigara: Günde içilen sigara sayısı ile ne kadar süreyle sigara içildiği risk artışında çok etkilidir. Örneğin, günde 1-2 paket içenler, en az 10-15 yıl içmekte devam ederlerse akciğer kanseri olma ihtimalleri, sigara içmeyenlere kıyasla 40 misli artmaktadır. Hiç sigara içmeyenlerle günde 1-3 adet sigara içenler, ancak 4/1.000 gibi en az derecede akciğer kanseri olurlar. Sigara 45 yıl­dır bilinen bir kanserojendir. Uzun zaman kullanılması bağışık­lık (immün) mekanizmalarını zayıflatır.

Sigara dumanına maruz kalma: Mitoz bölünme hızının art­masıyla bazı hücrelerde (kromozomlarda) olabilen değişiklikler (mutasyonlar), kanserli hücrelerin oluşmasına neden olurlar. Si­garayı ağızlıkla içenler kanserojenin etkisini biraz azaltmış ol­malarına rağmen uzun yıllar içmeleri durumunda içmeyenlere kıyasla 5 misli daha fazla (20/1.000) oranda kansere yakalan­maktadırlar. Sigara içilen yerlerde oturanlar veya temiz havada sigara içenlerin yanında bulunanlar da aynı şekilde sigara du­manını almaktadır. Sigara dumanında şimdiye kadar 40 çeşit kanserojen madde bulunduğu gösterilmiştir. Kanserojenler, ak­ciğer kanserinden başka, dumanında mevcut olan diğer madde­lerle bazı akciğer hastalıklarına, damar ve kalp hastalıklarına da neden olmaktadır. Sigarayı kesinlikle bırakmak gerekir.

İşyerlerinde kanserojen maddelere maruz kalma: Asbest, arsenik, radon, klorometileter, polisiklik hidrokarbonlar, krom, hardal gazı ve nikel gibi bazı maddeler de kanser yapabilirler. Böyle ortamlarda çalışanlar bunların farkında olmalı, bunlara karşı tedbir alınmalıdır. Tedbirlere rağmen bu kişilerin akciğer kanserine yakalanma riski mevcuttur.

Risk azaltıcı faktör olarak sebze ve meyve yenmesi: Doma­tes, havuç, portakal gibi sebze ve meyveler kanser riskini azalt­maktadır.

Akciğer Kanserinde Değişmez Risk Faktörleri

Yaş: Akciğer kanserlerinin ortalama yaşı 70’dir. 40 yaşından aşağı yaşlarda az görülürler ve 75 yaşından sonra artarlar.

Ailevi faktörler: Yakın akrabalarda görülen akciğer kanseri, riski iki misli artırmaktadır. Erken sigara içmeye başlayanlarda risk gittikçe artmasına rağmen, bir kısmı yine de kansere yaka­lanmamaktadır. Metabolizma, gen ekspresyonlarmda ve DNA stabilitesi ve tamirinde değişiklik olanlar akciğer kanserine du­yarlıdırlar.

Çevre kirliliği: Kansere yakalanma riskini hafif yükseltmek­tedir.
Radyasyona maruz kalma: Atomik radyasyon ve meme kan­serlilerde vaktiyle yapılan fazla skopiler veya Hodgkin hastalı­ğının tedavisinde kullanılan radyasyonlar, zamanla akciğer kan­seri oluşmasını artırmıştır.

Araştırılmakta Olan Risk Faktörleri

Korunma için tarama: Korunma için tarama yapılması, akci­ğer kanserinden korunmada fazla bir sonuç vermemektedir. Araştırmalar devam etmektedir.

Antioksidanlar: Karotenoitler, A, C, E vitaminleri ve selen­yum bağışıklık sistemi düzenleyicileri olarak ve hücre çoğal­masını yavaşlatıcı etkileriyle hücreleri korurlar. Bugüne kadar yapılan çalışmalar şimdiye kadar riskin değişmediğini göster­miştir.

Yiyeceklerdeki yağ ve kolesterol: Bazı çalışmalar yağ ve ko­lesterolün artmasıyla akciğer kanserine yakalanma riskinin art­tığını göstermişse de bunun aksini kanıtlayan çalışmalar da var­dır. Araştırmalardan henüz kesin bir sonuç alınamamıştır.

Evde radon gazı bulunması: Amerika’daki evlerin %10’unda radon gazı bulunmasına rağmen araştırmalar henüz bunun kan­ser riskini artırıp artırmadığını gösterecek düzeyde değildir.

Akciğer hastalıkları: Akciğer tüberkülozu, amfizem ve astım gibi hastalıkların akciğer kanserini artırdığı ileri sürülmesine rağmen bunu ispatlayan bir çalışma görülmemiştir.

Akciğer Kanserinde Erken Tanı, Akciğer Kanserinin Belirtileri

Akciğer Kanserinin OluşmasıAğızdan sonra gırtlak ve daha sonra nefes borusu (trakea) gelir. Nefes borusu sonra ikiye bölünür. Sağ ve sol ana bronşlar, sonra bronşioller ve en son olarak da havadaki oksijeni alıp dı­şarıya karbondioksit veren torbacıklar gelir. Bütün bu sistemin içerisini döşeyen epitelyum hücreleri aşağı yukarı her üç ayda bir mitoz bölünmeyle çoğalırlar. Yeni oluşan hücreler, ölen epi­telyum hücrelerinin yerini alır. Bu çoğalmalar esnasmda bazı kanserojen maddeler veya riskler, en az 5 yıl ya da daha uzun süre etki yaparak onları habis hücre haline dönüştürürler. Bu ha­bis hücreler ise 31-32 defa bölündükten sonra 1-2 cm’lik doku haline gelirler. Bu, en aşağı 5-15 yıl kadar sürer.

Bu yeni tümör odağı eğer akciğerin merkezi kısımlarında ise (yani ana bronşlar ve diğer bronşlarda ise) kitlesi 1-2 cm. kadar­dır ve lenf düğümlerine sıçramamıştır. Bu durumda oluşan er­ken tanı belirtileri (semptomları):

1. Tümörü dışarı atmak için meydana gelen öksürük. Bu, si­gara içen bir insanın öksürmesinin değişmiş bir şeklidir. Sonra ağrı oluşur ki bu ağrı öksürükle artar. Bunu ancak bir doktor ayırt edebilir.
2. Tümörün etrafında oluşan yeni damarlanma sebebiyle ök­sürükle gelen balgamda evvela göze batmayan daha sonra ise görülebilir bir kanama oluşur (hemoptesis).
3. Bu primer akciğer tümörünün olduğu yerde zatürre (pnömoni) oluşur; iltihaplı bir öksürük ve balgamda cerahat görü­lür. Hastada ateş oluşur. Bunlar antibiyotikle geçer ama sonra tekrar oluşur. Ve bu, tümör büyüyünceye kadar devam eder.
Akciğerlerin tepesinde oluşan Pancost tümöründe (üst sul-cus tümörüdür), tümör kola ve omza giden damar ve sinirlere baskı yaparak kol ve omuz ağrısına sebep olur.

Tis ve Evre I-II’de (yani TlNoMo-T2NoMo) erken tanı kona­bilir. Periferik tümörlerde ise, tümör akciğerin üstünü örten zara (plevra zarına) yakın olduğu için akciğer zarında bir reaksiyon oluşur ve o da vücudun yan bölgelerinde ağrı yapar ve bu ağrı öksürükle artar.

Bunların tedavileri cerrahidir ve kemoterapi gerektirmez. Ama akciğer kanserlerinin %20’sini teşkil eden ufak hücreli kanserlerde tedavi, cerrahi değil kemoterapi ile birlikte radyoterapidir.

Erken tedavide iyileşme oranı (5 yıl sonunda yaşama) %55-70 arasındadır. Halbuki erken tanı konmamış akciğer kanserinde 5 yıl sonunda yaşayanların oranı %15-25’dir.
AKCİĞER KANSERİ TEDAVİSİ

Tedavi bir çok faktöre bağlıdır. Bunlar akciğer kanserinin tipi, hastalığın evresi ve hastanın genel sağlık durumudur. Bir çok değişik tedaviler ve tedavi kombinasyonları tedavide kullanılır.

Ameliyat sonrası gözle görünür, tespit edilecek düzeyde kanseri kalmayan hastalara verilen ek tedaviye adjuvan tedavi denir. Adjuvan tedavi ameliyat sonrası gözle görülmeyen ancak geride kalmış olması muhtemel az sayıdaki kanser hücrelerini öldürmek amacı ile verilir. Adjuvan tedavi verilip verilmeme kararı patoloji raporundaki özelliklere, hastanın yaşına, ve genel durumuna göre belirlenir. Hastalar ameliyat sonrası adjuvan tedavi olarak sadece kemoterapi veya sadece radyoterapi veya hem kemoterapi hem radyoterapi tedavisi alabilirler. Bazen, çok erken evrede olan hastalarda ameliyat sonrası adjuvan tedavi gerekmeyebilir.

Cerrahi: Kanseri yok etmek için yapılan operasyondur. Cerrahi müdahalenin tipi kanserin akciğerdeki yerleşimine bağlıdır. Akciğerdeki küçük bir parçayı almak için yapılan operasyon ‘wedge’ veya ‘segmental’ rezeksiyon olarak adlandırılır.
Eğer cerrahi olarak tüm lob alınırsa (lobektomi), sağ veya sol akciğerin biri alınırsa (pnomonektomi) olarak adlandırılır. Bazı tümörler yerleşimi, büyüklüğü ve hastanın genel sağlık durumu nedeniyle ameliyat edilemez.

Kemoterapi:kanser hücrelerinin ilaçlarla öldürülmesidir. Genellikle birden fazla ilaçtan oluşur. Kemoterapiyi yalnız bu konuda özel eğitimi olan hemşireler verir. Kemoterapinin verilme sayısı kür diye ifade edilir (1. kür, 2. kür gibi) ve genellikle aynı ilaçlar 21 veya 28 günde bir tekrarlanarak verilir. Kemoterapi çoğunlukla damardan sıvı şeklinde ayaktan tedavi merkezlerinde veya ağızdan hap olarak verilir. Bazen hastanın genel durumundaki bozukluk , verilen ilaçlar veya ilaçların veriliş şekillerine göre hastaların tedavilerini hastanede yatarak almaları gerekebilir. Her kür sonrası hastalar medikal onkoloji polikliniğinde kontrol edilirler. Bu kontrollerde hastalar muayene edilir, şikayetleri dinlenir, ilaçların yan etkileri sorgulanır ve vücuttaki diğer organlara bir zarar verip vermediğini araştırmak için bazı kan tetkikleri istenir. Her kür öncesi kan sayımının yapılması ve bu sayımın kemoterapiyi veren yetkili hemşirelere gösterilmesi gerekmektedir. Bir hastanın ameliyat sonrası kemoterapi alıp almayacağını, eğer alacaksa kaç kür alacağını patoloji raporundaki tümöre ait özellikler belirler. Ancak bu kararların verilmesinde hastanın yaşı, genel durumu da önemli rol oynar.

Bir gün içinde 12 saatten fazla zamanını yatarak geçirecek kadar genel durumu kötü olan hastalara kemoterapi verilmesi, yan etkilere tahammül edeme yeceklerinden uygun değildir. Kemoterapi yapılması planlanan hastalar, ameliyat olmuşlarsa ameliyattan sonraki 3 hafta içinde kemoterapinin başlanması tercih edilir.

Kemoterapi alan hastalar her kemoterapiden yaklaşık bir hafta kadar sonra medikal onkoloji polikliniğinde doktor kontrolünden geçmelidir. Bu kontrolde hastalar muayene edilir, şikayetleri dinlenir, kemoterapinin yaptığı yan etkiler değerlendirilerek gerekirse ilacın dozunda yeniden ayarlama yapılır.

Işın tedavisi:Aynı zamanda radyoterapi de denir. Kanser hücresini öldürmek için yüksek enerjili ışınlar kullanılmasıdır. Sınırlı her alana uygulanır ve bu alandaki kanser hücrelerini etkiler.Radyoterapi bir tümörü küçültmeye yönelik olarak cerrahiden önce veya kanser hücresini yok etmek için yapılan bir müdahaleden sonra uygulanabilir. Doktorlar radyoterapiyi genellikle kemoterapi ile birlikte cerrahi tedaviye karşı birinci alternatif olarak kullanırlar. Nefes darlığı gibi belirtilerin giderilmesi için de kullanılabilir.

Foto dinamik terapi: Bu özel bir kimyasal maddenin kan dolaşımına verilmesi ve hücreler tarafından alınmasıdır. Bu kimyasal madde normal hücreleri hızla terk eder. Fakat kanserli hücrelerde daha uzun bir süre kalır. Daha sonra bu hücrelere lazer ışığı uygulanarak maddenin aktif hale geçmesi sağlanır ve hücreler öldürülür.

Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri tedavisi:
Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri hastaları bir çok değişik yolla tedavi edilebilirler. Tedavinin seçimi hastalığın yaygınlığı ile ilgilidir. Cerrahi müdahale en yaygın tedavi şeklidir. Radyoterapi ve kemoterapi de hastalığın süresini yavaşlatma ve semptomları kontrol etmede kullanılabilir.

Küçük hücreli Akciğer kanseri tedavisi:
Küçük hücreli akciğer kanseri hızlı yayılır. Bir çok vakada hastalık tanı konduğunda vücudun diğer bölümlerine de yayılmıştır. Doktorlar vücuda yayılmış kanser hücrelerine ulaşmak için hemen hemen her zaman kemoterapi kullanırlar. Kemoterapi içeren tedavi de akciğerdeki tümörler veya vücudun diğer bölümlerindeki tümörler hedeflenerek uygulanabilirler.Bazı hastalara beyine yönelik radyoterapi orada kanser olmasa da uygulanabilir. Bu tedaviye koruyucu beyin ışınlaması denir. Bu beyinde tümör oluşmasını engellemek için verilir. Cerrahi tedavi küçük hücreli akciğer kanserinde çok az uygulanır.

HASTALARIN TAKİBİ VE TAKİBİN ÖNEMİ:

Akciğer kanseri tedavisinden sonra hastanın takibi de çok önemlidir. Düzenli kontroller sağlık durumundaki değişiklikleri ortaya çıkarır. Böylece eğer kanser tekrarlar ya da yeni kanser oluşursa bu mümkün olduğunca çabuk tedavi edilebilir. Bu kontroller muayene, göğüs filmi ve çeşitli laboratuar testlerini içerir. Kontroller arasında ortaya çıkan herhangi bir sağlık problemi hemen doktora bildirilmelidir.

Tedavi sonrası önerilen özel bir diyet yoktur, dengeli beslenme, fazla yağlı yiyeceklerden kaçınma, düzenli egzersiz yapmak yani normal şartlar altında her sağlıklı insanin uyması gereken kurallar sizin için de geçerlidir.

Kilo kaybı, iştahsızlık, aşırı yorgunluk, bulantı-kusma, baş dönmesi, karın ağrısı ve dolgunluk, kemik ağrısı, iki haftadan fazla süren öksürük, baş ağrısı olduğunda normal periyodik kontrol zamanınızı beklemeden doktorunuza ulaşmanız gereklidir.
Tedavi sırasında ve sonrasında cinsel yaşamınıza eskiden olduğu gibi devam etmenizde bir sakınca yoktur. Kemoterapinin yumurtalık hücreleri üzerinde olan mutajenik (bebekte ciddi anormallikler olabilmesi) etkileri nedeni le tedavi süresince gebeliği önlemek için doğum kontrol yöntemlerinden biri tercih edilmelidir. Verilen kemoterapi ilaçlarının çoğu yumurtalıkların çalışmasını bozar ancak bu etkilenmenin derecesi hastadan hastaya değişir.Genç erkek hastalar gelecekteki yapay döllenme yada invitro fertilizasyon için kemoterapiden önce spermlerinin saklanmasını isteyebilirler.Bazı kemoterapik ilaçlar periferik sinirlerdeki duyuları etkilediğinden ereksiyon yeteneğini yada ereksiyon sağlamayı ve sürdürmeyi engelleyebilirler.
Tanı sonrası tedavi planı ile yaşadığınız fiziksel ve ruhsal sıkıntılar, hastalığa veya tedaviye bağlı yorgunluk, halsizlik hissi, cinsel yaşamınızın, istek ve heyecan duyma gibi duygularınızı etkileyebilir. Cinsel yaşamınız ile ilgili bu tür sorunlar , bu dönemde yaşadığınız ve tedavi sonrası geçen diğer sorunlar gibi zaman içinde geçecektir.

Cinsel yaşamınıza yönelik kaygılarınız olduğunu ve bu konuda yardım almak istediğinizi tedavi aldığınız kemoterapi ünitesindeki doktor ve hemşirelere belirtmekten çekinmeyiniz.

Akciğer Kanseri Nedir?

Akciğer vücudumuzun oksijen gereksinimini sağlayan organımızdır. Her organ gibi akciğerimiz de birçok
hücreden oluşur. Bu hücreler akciğerin normal olarak görevini yapabilmesi için ihtiyaç doğrultusunda
bölünerek çoğalırlar. Akciğer kanseri, yapısal olarak normal akciğer dokusundan olan hücrelerin ihtiyaç ve
kontrol dışı çoğalarak akciğer içinde bir kitle (tümör) oluşturmasıdır. Burada oluşan kitle öncelikle bulunduğu
ortamda büyür, daha ileriki aşamalarda ise çevre dokulara veya dolaşım yoluyla uzak oranlara yayılarak
(karaciğer, kemik,beyin vb. gibi) hasara yol açarlar. Bu yayılmaya metastaz adı verilir. Akciğer kanserleri
mikroskop altında izlenen hücrelerin görüntüsüne göre iki ana guruba ayrılır. 1. Küçük hücreli akciğer kanseri 2. Küçük hücreli-dışı akciğer kanseri. Bunlar mikroskop altında izlenen kanserli hücrenin
görüntüsüne göre ayrılır.

AKCİĞER KANSERİNİN SIK GÖRÜLEN BELİRTİ VE BULGULARI NELERDİR?Akciğer kanserlerinin çoğunluğu, genellikle hastalık ilerlemeden önce belirti vermemelerine rağmen, bazı hastalarda erken dönemde belirti veya bulgulara rastlanabilir. Bu belirtilere önem verilmesi ile bazı hastalarda erken dönemde teşhis ve tedavi mümkün olabilmektedir. Aşağıdaki belirtiler mutlaka önem verilmesi gereken belirtilerdir :
• İyileşmeyen öksürük
• Derin nefes almakla ortaya çıkan göğüs ağrısı
• Ses kısıklığı
• Yeni başlayan nefes hırıltısı Yeni başlayan nefes hırıltısı
• Kilo kaybı, iştah azalması
• Kanlı yada paslı balgam
• Nefes darlığı
• Kitle (kanserin deri yada lenf düğümlerine yayılması nedeniyle oluşan boyun veya köprücük kemiği civarında elle hissedilen kitle )
• Nedeni ortaya konamayan ateş
• Bronşit veya zatürre gibi tekrarlayan enfeksiyonlar (akciğerin iltihabi hastalıkları)

Akciğer kanseri uzak organlara yayıldığında aşağıdaki belirtilere sebep olabilir :
• Kemik ağrısı
• Nörolojik belirtiler (bir bacak veya kolun uyuşması, baş dönmesi, göz kararması)
• Sarılık (deri ve gözlerin sararması )
Bu belirtilerin herhangi birisi sizde mevcutsa bir hekime başvurun. Bu belirtiler akciğer kanserinin ilk işaretleri olabilir. Bu belirtilerin bazıları kanser ile ilişkili olmayan diğer bazı hastalıkların da belirtisi olabilir. Ancak bunların akciğer kanseri ile ilişkili olup olmadığını ortaya koymanın tek yolu bir hekime başvurmaktır.

AKCİĞER KANSERİ ERKEN YAKALANABİLİR Mİ ?
Akciğer kanseri, yakın bölgelerdeki lenf düğümlerine veya başka organlara yayılmadan önce nadiren belirti vermektedirler. Bu nedenle hastaların sadece % 15 kadarına erken dönemde tanı konabilmektedir. Lenf düğümlerine yayılmamış akciğer kanserlerinin 5 yıllık yaşam oranı % 50 civarındadır. Ne yazık ki pek çok hastada tanı anında kanser yayılmış durumdadır. Bütün akciğer kanserleri göz önüne alındığında 5 yıllık yaşam oranı % 14’tür.

Akciğer kanserlerinde erken tanı çoğu zaman tesadüfen, başka bir hastalık nedeniyle yapılan incelemeler sırasında konulmaktadır. Örneğin; kalp hastalığı, zatürre veya bir diğer akciğer hastalığı nedeniyle yapılan akciğer grafisi, akciğer tomografisi, bronkoskopi ( akciğerlerdeki bronş adı verilen hava yollarının kıvrılabilir, ışıklı bir tüp ile görüntülenmesi ), balgamın sitolojik incelenmesi (balgamdaki hücrelerin mikroskop altında incelenmesi ) sırasında teşhis koyulabilir.

AKCİĞER KANSERİNDE TARAMA TESTLERİ NELERDİR ?• Bir hastalığın, belirti olmaksızın araştırılması için yapılan testlere veya incelemelere tarama testleri adı verilir. Akciğer kanserleri genellikle belirti oluşturmadan önce akciğerlerin dışına yayıldığından akciğer kanserlerinin erken tanısı için etkili bir tarama programı pek çok hayatı kurtarabilir.

• Akciğer grafisi ve balgam sitolojisi (balgamda kanser hücrelerinin mikroskopik olarak aranması) yıllardır kullanılmaktadır. Ancak ne yazık ki bu testler hastaya tedavi şansı tanıyacak kadar erken dönemde tanı koyduramamaktadır. Bu nedenle akciğer kanseri taraması genel halk için, hatta risk faktörü yüksek olan sigara içicilerinde bile rutin olarak uygulanmamaktadır.

• Son yıllarda yapılan araştırmalarda spiral veya helikal düşük doz bilgisayarlı tomografi yönteminin, sigara içicilerinde erken akciğer kanseri taramasında başarılı olduğu gösterilmiştir. Ancak bu yöntemin hayat kurtarıcı olup olmadığı günümüzde kesinlik kazanmamış olup çalışmalar devam etmektedir. Akciğer kanserinin erken tanısı için bronş hücrelerindeki DNA (hücre çekirdeğindeki kalıtım ile ilgili yapı) değişikliklerini ortaya çıkaran yeni testlerde hazırlanmıştır ancak bu yöntemlerin hiçbiri günümüzde rutin olarak kullanılmamaktadır.

AKCİĞER KANSERİ TANISI NASIL KONMAKTADIR ?Hastanın sorgulanması ve fizik muayenesi: Hastanın sorgulanması; hekimin, hastanın sağlığı ile ilişkili sorular sorarak risk faktörlerinin ve hastalık belirtilerinin var olup olmadığını ortaya çıkarmasıdır. Fizik muayenede ise hekim hastayı muayene ederek akciğer kanserlerinin somut belirtileri ve diğer sağlık problemleri ile ilişkili bilgi edinmeye çalışır.

Görüntüleme testleri: Görüntüleme testleri ile; x-ışınları, manyetik alan, ses dalgaları yada radyoaktif maddeler kullanılarak vücudumuzun içinin farklı özellikler taşıyan resimleri oluşturulur. Bazı görüntüleme yöntemleri akciğer kanserlerinin araştırılmasında ve kanser varlığında kanserin yayılmış olup olmadığının gösterilmesinde kullanılır. Akciğer grafileri akciğerde bir kitlenin yada lekelenmenin olup olmadığını ortaya koymak için çekilir. Bu testleri şöyle sıralayabiliriz:

1- Bilgisayarlı Tomografi (BT) Bir tümörün boyutları, şekli ve bulunduğu yeri hakkında daha sağlıklı bilgiler vermektedir. Ayrıca, akciğer kanserinin yayılması nedeniyle büyümüş olan lenf düğümlerinin gösterir. Erken evre akciğer kanserlerinin tanısında bilgisayarlı tomografi incelemesi, x-ışını ile çekilen rutin göğüs grafilerine kıyasla çok daha duyarlıdır. Bu inceleme ile aynı zamanda karaciğer, böbrek üstü bezleri, beyin ve akciğer kanserinin yayılabileceği diğer iç organlardaki kitlelerde taranabilir. Bilgisayarlı tomografi, vücudun çevresinde dönerek x-ışınları ile çeşitli açılardan resimler alabilen bir makinedir. İşlemi takiben alınan resimler bir bilgisayar aracılığı ile birleştirilir ve ayrıntılı kesitsel görüntüler elde edilir.

2- Manyetik Rezonans görüntüleme (MRI) incelemesinde, güçlü manyetik ve radyo dalgaları ile birlikte bir bilgisayar kullanılarak ayrıntılı kesitsel görüntüler elde edilir. Bu görüntüler bilgisayarlı tomografi ile elde edilen görüntülere benzer. Ancak bu yöntem akciğer kanserinin özellikle beyin ve omuriliğe yayılımının gösterilmesinde kullanılır. Bilgisayarlı tomografinin aksine, manyetik rezonans incelemesinde x-ışınları kullanılmaz. Bu nedenle radyasyon tehlikesi yoktur. Fakat yaratılan güçlü manyetik alan nedeni ile çekim esnasında hastanın üzerinde metal eşya olmamasına dikkat edilmelidir.

3- Pozitron Emisyon Tomografi (PET) incelemesinde kanserli dokularda toplanan, şeker molekülüne bağlanmış düşük doz radyoaktif bir madde kullanılır. Bu yöntem, akciğer kanserlerinin evrelenmesinde Amerikan gıda ve ilaç idaresi (FDA) tarafından onaylanmıştır. Kanser tanısından ziyade, saptanan kanserin evrelendirmesinde kullanılmaktadır.

4- Kemik sintigrafisi: Bu incelemede damar yoluyla verilen bir radyoaktif madde kullanılır. Bu madde kemiklerde kanserin yayılmış olduğu anormal bölgelerde toplanır. Ancak kanser dışında diğer bazı hastalıklarda da (kırık, kireçlenme bölgeleri vs…) bu yöntem ile anormal sonuçlar elde edilebilir. Kemik taramaları özellikle küçük hücreli akciğer kanserlerinde rutin olarak yapılır. Küçük hücreli olmayan akciğer kanserlerinde, diğer tetkikler ile kemik yayılımı olduğuna dair şüpheli bir durum olduğu takdirde kemik taramaları yapılır.

Balgam sitolojisi: Bu yöntem ile mikroskop altında balgam örneği incelenerek balgamda kanser hücrelerinin var olup olmadığı araştırılır. Duyarlı bir yöntem değildir.

İğne biyopsisi: Bu işlem bronkoskopi ile tanısı konamayan, bronkoskopinin ulaşamayacağı bölgelerde yerleşmiş akciğer kanserlerinin tanısında kullanılmaktadır. Fluoroskopi adı verilen ve x-ışınları ile bir ekranda görüntü elde eden bir yöntemin yardımı ile veya bilgisayarlı tomografi kullanılarak akciğerdeki kitleye bir iğne ile girilir. Fluoroskopinin aksine bilgisayarlı tomografide sürekli bir görüntü elde edilemediğinden iğne kitle yönünde ilerletildikten sonra bir görüntü alınır ve bu görüntüye dayanarak iğne ilerletilir. Bu yöntemde, iğne kitlenin içine girene kadar görüntüleme birkaç kez tekrar edilir. Kitleye girildikten sonra kitleden parça alınarak mikroskop altında kanser hücrelerinin varlığı araştırılır. Sık olarak kullanılan daha duyarlı bir yöntemdir.

Bronkoskopi: Akciğer kanseri tanısının konması için en sık kullanılan yöntemdir. Rahatsız edici bir işlem olması nedeni ile işlem öncesinde hastaya sakinleştirici ilaçlar verilir. Sonra, fiberoptik yapıda kıvrılabilen ışıklı bir tüp ağız yoluyla akciğerlerin bronş adı verilen büyük havayollarına ilerletilir. Bu yöntemle merkezi yerleşimli tümörler çıplak gözle görülebilir. Aynı zamanda akciğerlerden biyopsi (parça) yada sıvı örneği alınıp mikroskop altında incelenmesi de mümkündür.
Mediastinoskopi: Bu işlemde genel anestezi altında hasta uyutularak boyundan küçük bir kesi yoluyla göğüs kemiğinin arkasına ışıklı dar bir tüp ile girilir. Bu tüpün içinden geçirilen çeşitli aletler ile mediasten adı verilen akciğerlerin arasındaki orta boşlukta yer alan mediastinal lenf düğümlerinden doku örneği alınır. Bu doku örneklerinin mikroskop altında incelenmesi ile kanser varlığı gösterilebilir. Mediastinoskopi özel durumlarda kullanılan bir işlemdir. Her hastaya yapılmamaktadır.

Kemik iliği biyopsisi: Daha çok küçük hücreli akciğer kanserinin evrelendirilmesinde kullanılmaktadır. Bir iğne yardımı ile kemik iliğinden yaklaşık 2 mm genişliğinde ve 2 cm uzunluğunda silindirik parça alınır. Parça genellikle kalça kemiğinin arkasından alınır ve mikroskop altında kanser hücresi içerip içermediği araştırılır.

Kan testleri: Akciğer kanserinin karaciğere yada kemiklere yayılıp yayılmadığını veya bazı paraneoplastik sendromların varlığının göstergesi olabilecek bulguları ortaya koyabilmek amacıyla kan testleri yapılabilir.

TEDAVİSİNDE YAN ETKİLER
Kanser tedavisinin yan etkileri tedavi tipine bağlıdır ve her hasta için farklı olabilir. Doktor ve
hemşireler tedavinin muhtemel yan etkilerini hastalara açıklarlar. Yan etkilerden korunmak için tedavi
öncesi ve sonrası yollar önerirler.

Cerrahi Akciğer kanseri için temel tedavi yöntemidir. Akciğer cerrahisinden sonra göğüste hava
ve sıvı birikme eğilimindedir.Hastalar genellikle dönmekte, öksürmekte ve derin nefes almada yardıma
gerek duyarlar. Bu hareketler tedavi için önemlidir. Çünkü geri kalan akciğer dokusunun genişlemesine
yardımcı olur ve fazla hava sıvı birikmesine engel olurlar. Göğüste ağrı, nefes darlığı akciğer
cerrahisinin yaygın yan etkileridir. Hastalar eski enerji ve güçlerine kavuşmak için hafta-aylara ihtiyaç
duyabilirler.

Kemoterapinin yan etkileri verilen ilaca göre değişir. Genel bir kural olarak kemoterapi hızla
çoğalan hücreleri etkiler. Kanama sırasında pıhtılaşmayı sağlayan, hastalıklara karşı savunmamızı
yapan ve vücudumuzdaki organlara oksijen taşıyan kan hücreleri hızlı çoğalan hücrelerdir. Bu kan
hücreleri kemoterapi aldıktan yaklaşık 1 hafta 10 gün sonra sayıca azalırlar ve bu nedenle çabuk
morarma veya diş fırçalama gibi küçük işlemler sonrası kanama olabilir. Normalde vücudumuza
girdiklerinde savunma sistemimiz güçlü olduğundan hastalık yaratmayan mikroplar kemoterapi sonrası
savunmamızı sağlayan hücreler azaldığından kolaylıkla ateşli hastalıklara yakalanmamıza neden
olabilirler.Bu dönemde yıkanarak yediğimiz çiğ sebze ve meyvelere (örneğin salata gibi) en az 10 gün
kadar yemekten kaçınmalısınız.Unutmayınız ki bu yasak meyve ve sebzelerin hastalığınız üzerine olan
herhangi bir etkisinden dolayı değil, ne kadar temiz yıkasanız da yiyeceğiniz sebze veya meyvenin
üzerinde kalmış olması muhtemel mikroplardan kaçınmak içindir. Yiyeceklerinizin bu zaman dilimi
içinde pişmiş olmasına dikkat ediniz. Eğer 38.50C in üstünde bir saati geçen ateşiniz olursa mutlaka
doktorunuza ulaşınız. Ateşiniz var ve kan hücreleriniz kan sayımında düşük bulunursa antibiyotik
tedavisi almanız gereklidir. Kan hücrelerinizin sayısında meydana gelen bu azalma bir hafta ila 10 gün
içinde kendiliğinden geçer ve hücreler normal sayılarına ulaşır.
Bir başka hızlı çoğalan hücre grubu sindirim sistemi hücreleri ve kıl kökü hücreleridir. Bu nedenle
kemoterapi sonrası genellikle ilk haftadan sonra saçlar dökülür. Hastalarda iştah kesilmesi, bulantı,
kusma, ishal ve ağız yaraları gelişebilir, bu yan etkilerin hemen hepsi ilaç tedavisi ile kontrol altına
alınabilir. Bu yan etkiler kısa sürelidir, hastaların şikayetleri bir sonraki kemoterapi başlamadan önce
geçmiş olur.

Kemoterapinin bahsettiğimiz bu yan etkilerinin şiddeti hastadan hastaya değişir. Günümüzde modern
kemoterapilerle uzun, kalıcı yan etkilere rastlamak nadirdir. Ancak bazı kemoterapi ilaçları kalp
üzerinde olumsuz etkiler yapabilir, bu tür ilaçları kullananlarda doktor periyodik olarak kalbinizin
etkilenip etkilenmediğini anlamak için tetkikler ister. Bugün kullanılan kemoterapi ilaç dozları ve
kemoterapi kür sayıları kalp üzerinde olumsuz etki yapacak boyutta değildir. Bazı kemoterapi ilaçlarını
aldıktan yıllar sonra kan kanseri yani lösemi gelişme riski vardır.

Ayrıca bazı kanser ilaçları yumurtalıkları etkileyerek yumurta hücrelerini öldürürler, böylece
yumurtalıklar kadınlık hormonu olan estrojeni üretemez ve hastalar menopoza girerler. Adetler
seyrekleşir yada durabilir ve bu durumda kadınlar hamile kalamazlar. Özellikle 35-40 yaşın üzerinde
kemoterapi ile meydana gelen kısırlık kalıcıdır. Daha genç hastalarda kemoterapi süresince kesilen
adetler bir süre sonra normale dönebilir.

Sağlık personeli kemoterapi sonrasında tedavinin olası yan etkilerini açıklarlar ve şikayetleri yok
etmeye yönelik yollar önerirler.

Kemoterapi ilaçları çoğunlukla damardan verilir ve verildikleri damara zaman içinde zarar verip,
damarın sertleşmesine ve dışarıdan bakıldığında gözle fark edilebilir hale gelmesine neden olabilirler.
Kemoterapi alırken veya aldıktan sonraki gün ilacı aldığınız kolda kızarıklık şişme ve yanma olursa
hemen doktorunuza haber vermelisiniz.

Kemoterapi alırken herhangi bir nedenle ağrı kesici kullanmanız gerekirse doktorunuza danışınız.
Çünkü bazı ağrı kesiciler vücuttaki kan hücrelerinde sayıca veya işlevce azalmaya neden olabilirler.
Bunun dışında kalp, akciğer ve böbrek hastalığınız için kullandığınız ve hayati önemi olan ilaçlarınıza
kemoterapi süresince devam edebilirsiniz. Kullanmak zorunda olduğunuz bu ilaçları doktorunuza
yaptığınız ziyaretlerde göstererek bir sakınca olup olmadığını sormanız uygun olur.
Radyoterapi kemoterapi gibi hem kanserli hem de normal hücreleri etkiler.Radyoterapi aldıkları süre
içinde hastalar mümkün olduğunca istirahat etmelidir.

Tedavi gören bölgedeki cilt kızarabilir, kuru, hassas ve kaşıntılı olabilir.Tedavinin sonuna doğru aynı
bölge daha ıslak ve akıntılı hale gelir. Bu derinin ışına karşı verdiği bir reaksiyondur. Bu alan mümkün
olduğunca hava ile temas edecek şekilde olmalı, sıkı iç çamaşırı ve kıyafetlerden bu dönemde
kaçınılmalıdır. Işın tedavisi aldığı süre içinde bu bölge suyla temas ettirilmemelidir. Doktora sormadan
bu bölge için herhangi bir losyon ya da krem kullanılmamalıdır.Işın tedavisinin deri üzerindeki etkileri
geçicidir. Fakat etkilenmenin derecesi hastadan hastaya değişir. Bazen ışın tedavisi almış alan bölgede
cilt rengi normale göre daha koyu renkte kalabilir.

Metastatik hastalıkta özellikle beyin metastazlarında beyin ışınlaması yapılır.Bu işlem 1 hafta veya 10
gün kadar sürer, ışın tedavisine bağlı bulantı ve kusma gibi yan etkiler gelişebilir.Bu durumlar için
radyoterapist tedavi öncesinde ve tedavi devam ederken alınması gereken ilaçları hastaya anlatır
Beyine radyoterapi alan hastalar baş ağrısı, deride değişiklikler, yorgunluk, bulantı, kusma, saç
dökülmesi, hafıza ve düşünme süresiyle ilgili problemle karşılaşalabilirler.Bir çok yan etki zamanla
geçer.

Radyoterapinin diğer yaygın yan etkileri boğazda kuruluk ağrı, yutma zorluğu, yorgunluk, tedavi olan
bölgede doku değişiklikleri ve iştah kaybıdır.

DİĞER YAN ETKİLER
Kanser iştah azalmasına neden olabilir. Bazı hastalarda ağızda tatsızlık oluşur. Çoğunlukla tedavilerin
yan etkileri olan bulantı, kusma ve ağızda yaralar hastanın yemek yemesini güçleştirir. Fakat beslenme
çok önemlidir. Öğünler mutlaka yeterli kalori ve protein içermelidirler. Böylece kilo kaybı ve dokuların
kendini tekrar tamir etmesi sağlanabilir. Tedavi alan hastalar, düzenli ve yeterli beslenirlerse
kendilerini daha enerjik ve iyi hissedeceklerdir ve ilaçların yan etkileri daha az görülecektir.
Verilen tedavi ile iyileşme şansı nedir?

Bazen hastalar iyileşme şanslarının rakamlarla ifade edilmesini isterler. Aslında yapılan büyük
çalışmalarda hangi evredeki hastanın ortalama ne kadar süre yaşayabileceğine dair rakamsal yüzde
değerleri mevcuttur. Ancak unutulmamalıdır ki bu istatistiksel değerler binlerce hastaya ait değerlerin
bir ortalamasıdır, yani herhangi bir kanser hastasına ne olacağını önceden kestirmek için kullanılması
tam olarak doğru olmaz. Kanseri olan iki hastanın gelecekte ne olacağı birbirinden farklıdır, tümörün
ve hastanın kendisine ait bugün henüz bilemediğimiz pek çok faktör aynı hastalığa yakalanan iki
kişinin farklı seyirler göstermesinde etkili olmaktadır. Bu nedenle kendinizi başka hastalarla
kıyaslamayınız.

KANSER HASTALARININ DESTEKLENMESİ

Ciddi bir hastalıkla beraber yaşamak kolay değildir. Kanser hastaları tıbbi ve fiziksel
değişikliklerle baş etmek bir yana hayatlarını zorlaştıran bir çok endişe, duygu ve düşüncelere sahiptir.
Kanser hastaları işlerini sürdürebilme, ailelerinin geleceği ve günlük aktivitelerini yapabilme
konusunda endişelidirler. Yapılan tetkikler, tedaviler, hastanede yatma gerekliliği, tedavi ücretleri
onları endişelendirir. Bu duygusal durumla baş etmek içinde yardıma ihtiyacı vardır. Aslında bir
hastanın bu duygusal durumuna dikkat etmek tedavinin bir parçasıdır. Sağlık personelinin desteği,
destek grupları, hastadan hastaya ilişkiler kişinin kendisini daha az yalnız hissetmesini önler ve az
stresli olmasını sağlar. Hayatlarının kalitesini artırır. Kanser destek grupları kanser hastalarının
tecrübelerini paylaşmak ve konuşmak için güvenli ortamlar sağlar. Hastalar sağlık personeline böyle
bir grup bulmak için danışabilirler.

Doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık çalışanları onların tedavi, çalışma ve diğer faaliyetleri
konusundaki sorularına yardımcı olurlar. Bunun yanı sıra dernekler, danışmanlar, dini topluluklar ve
üyeleri hastaların kişisel problemleri ve gelecekleri ile ilgili olarak onların kaygılarını giderici
yaklaşımlarda bulunabilirler.

Arkadaşlar ve akrabalar hastalara destek olabilir. Hasta, onunla dertleşecek diğer kanserli hastalarla
tanışabilir. Kanser hastaları destek grupları oluşturup onlarla tedavinin etkileri ve kanser konusunda
bildiklerini paylaşabilir. Bu konuda akılda tutulması gereken her hastanın farklı olduğudur. Her ikisi de
aynı kanser hastası olmasına rağmen bir hasta için doğru olan tedavi ve yaklaşım diğeri için yanlış
olabilir. Daima doğru olan arkadaşların ve diğer aile üyelerinin önerilerinin doktora danışıldıktan sonra
uygulanmasıdır.

YAZAN: Prof. Dr. Serdar Turhal

Akciğer Kanserleri adlı konuya yorum yapmak ister misin? Etiketler

*

*

Yorum yapmak ister misin?

Acilservis.pro - Hakaret, imla kurallarına uymayan ve konu ile alakasız yorumlar kesinlikle onaylanmayacaktır.